MUSTAFA OKAN

1963-2016

 

Mustafa Okan 1963 yılında Ankara’da doğdu. Lisans eğitimini, 1984’te Gazi Eğitim Fakültesi Resim-İş Öğretmenliği Bölümü’nde, yüksek lisans ve sanatta yeterlik eğitimini, 1991-1996 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Resim Anasanat Dalı’nda tamamladı. 1993 yılında Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim-iş Öğretmenliği Anabilim Dalı’nda çalışmaya başladı. 2008 yılında doçent, 2013 yılında profesör oldu. 1 Temmuz 2016 da aramızdan ayrıldı.

 

Mustafa Okan, henüz lisans öğrencisiyken üretkenliği ile dikkat çekti. Seksenli yıllarda önemli bir gençlik dergisi olan “Yarın”da yazıları, karikatürleri, desenleri yayımlandı. “Yarın”ın son yazı işleri sorumlusu olan Mustafa Okan’ın hazırladığı efsane kapaklar, derginin ilgi görmesinde büyük pay sahibiydi. Her sanatçının, sanata, diğer sanatçılara, izleyiciye ve en önemlisi hayata karşı ertelenemez sorumlulukları olduğuna inanan Mustafa Okan, tüm yaşamı boyunca yazıları, denemeleri, eleştirileri ve sanatsal ürünleriyle sorumluluğunu yerine getirmeye çalıştı. Bir akademisyen olarak kurumuna ve öğrencilerine karşı duyarlığını son güne kadar büyük bir özveriyle sürdürdü.

 

Sanatı bir bilgi biçimi olarak gören, sanat ürününü gerçekliğe ilişkin sorulan bir sorunun yanıtı, ele alınan bir problemin çözümü ya da her hangi bir durumun algılanış biçimi olarak kabul eden Mustafa Okan’ın, toplumsal belleğimizde derin izler bırakan süreç ve olgular üzerine düşüncelerini içeren “Uzak Ülke Resimleri”, Büyükler İçin Yirmi Küçük Öykü”, “Büyükler İçin Kısa Kara Öyküler”, “Yangın Öyküleri”, “Uykular Krallığı”, “Yangın Öyküleri+1” gibi isimlerle açtığı sergiler yanında katıldığı birçok ulusal ve uluslararası etkinlikte yer alan ürünleri, sanatı bir eylem biçimi olarak benimseyen bir sanatçının manifestosunu açığa çıkaran göstergelerle doludur. Onun için sanat ürünü bir temsil alanı değil bilgiyi oluşturma eyleminin; gerçeğin, zihinsel ortam içindeki algılanışının kendisidir. Üretimlerinin ana sorunsalı gerçekliğe ilişkin bilgiyi paylaşmaktır. Bu bilgi, resimleri, heykelleri, yerleştirmeleri, karikatürleri, grafiksel tasarımları aracılığıyla bir söyleme dönüşür.

 

“Bir sanat ürününde gerçekliğin ele geçirilmesine dönük her zihinsel eylemi gerçekçilik kültürü içinde görüyorum.” diyen Mustafa Okan’ın sanatsal tavrı,  dış görünümleri esas alan görme alışkanlıklarının körleştirici pratiğine eklenmeden, bizi, gerçekliğe bağladığı için önemlidir. Mustafa Okan’ın imgesel dili, gerçekliğin yansıtılması ya da aktarılmasının değil, onun biliniş biçiminin açığa çıkarılmasının aracısıdır. Bu dil, kimi zaman yaşanan zamana denk düşerken, kimi zaman da, gerçekliğin kavranışı bakımından, bugünü aşacak şekilde gelecek zamanı biçimler. Onun ürünleri, hayatı kavramak için sürdürdüğü bilişsel eylemliliği izleyicisine söyler. Ürün, bu eylemin tüm aşamalarını göstermese de belli bir bütünlüğe kavuşmasını sağlayan yapısal özelliklerin diyalektiğini açıklar.

 

Mustafa Okan’ın ürünlerinin yapısal özelliklerinden biri, resimde her elemanın sağlamca yerinde durmasını sağlayan düzen duygusudur. Onun üretimlerindeki düzen geometriyle kurulur. Ona göre geometri “insanın, doğada kendine güvenli bir yer açmak için bulduğu bir çözümdür. İnsanın ürettiği bütün nesnelerde var olan geometri, doğaya tutunacak özelliklere kavuştuğu ölçüde insanı da gerçekliğe bağlar.”

 

Bir diğer özellik siyah ve beyazdır. Siyah ve beyaz, akla kara, karanlıkla aydınlık, hayatın içinde durdukları sürece biri diğeri olmuştur aslında. Mustafa Okan’ın resimlerinde siyahla beyaz, gerçekle yalanı hem kuşkulu hale getirir hem de geliştirir. Gerçek, siyahla beyazın oluşturduğu olasılıklar içerisinde şekillenir. Gerçekle yalanın birbirine bağlanmasında anlamın kaybolup gitmesini, karşıtlığın gücü engeller. İmge, yalnızca ışığın aydınlattığı yerde anlam için çalışır ve göz siyahı yalnızca beyazda görür.

Eski zamanlardan beri dünyanın her köşesinde öykülerin gerçeklere ya da gerçeklerin öykülere eşlik ettiği düşünülür. “Hayatı daha derinden anlamak için bu öykülere kulak vermek gerekir” diyen Mustafa Okan’ın, sanatsal üretimlerinin en önemli özelliğidir öykü. “Farklı bir hikâye yaratabiliyorsak, farklı bir hayat da yaratabileceğimize” inanan Mustafa Okan, ancak “öykü anlatmayı bilen bir sanatın hayat karşısında inandırıcı olabileceğini” savunur. Anlatma denilen şeyi, gerçekliğin ele geçirilme çabası olarak gören Okan, böylece öyküyü özel bir kavrayışın nesnesi haline dönüştürür. Tüm yalan makinelerinin, ülkede her şeyin yolunda gittiğini, gece gündüz söylediği günlerde, “Yalan Öyküleri” dizisini hazırlar. Yakanlar ve yananlardır kahramanları. Koca ülkeyi kasıp kavuran bir yangını şenlik ateşleriyle karşılaştıran bir kültürü tartışır resimlerinde. Ona göre, “Türkiye toplumunun üretici etkinliklerinin bütünü içinde sanatla ilgili olanların, yaşananların önemine uygun bir tutum geliştirdiğini söylemek olanaklı değildir.”  Öyleyse, bu kültürün konuştuğu dilin kendine bile yalan söylediğinin resimleridir yangın öyküleri.

 

Mustafa Okan, tüketicinin ürünle kurduğu ilişki sırasında, sanatçıyı, devre dışı kalmaktan koruyan yaklaşımın, gerçekliğin algılanışı sırasındaki kusurlu uzlaşmaya saldırmaktan geçtiğini düşünmektedir. Bu nedenle her türden egemenlik ilişkilerinin içinde biçimlenen algılama düzeneğini dağıtmaya olanaklı bir dile vermiştir dikkatini. Sermayenin desteğiyle güdülenen, egemen ideolojilerle biçimlenerek özerkliğini kaybeden ve neredeyse stratejiye dönüşen bir sanatın araçlarını kullanmayı reddeden Mustafa Okan, sanatçıların zamana ait olanı kendi yaşamlarıyla yüzleştiren bir dile karşı sorumlu olduklarına inanarak üretmiştir. “Ben dilimi, sınıfsal karşıtlarımla eleştirel bir diyaloğa girmek üzere harekete geçirmiyorum, kendi toplumsal varlığımı esas alıyorum” diyen Mustafa Okan,  bu nedenle pazar ilişkileri ve tüketim toplumunun koşullandırılmış beğeni düzeyini hiçbir zaman dikkate almamıştır. Gerçekle görüntünün, birbirinin yerine geçtiği günümüz çoklu ve güdümlü imgeler ortamında, özel ve aykırı bir dilin inşa edilmesi için olanak yaratmaya çabalayan Mustafa Okan, çağdaş Türk sanatının önemli isimleri arasında yerini almalıdır.

 

 

Prof. Birnur ERALDEMİR

Sanat ve Tasarım Anasanat Dalı Başkanı

 

 

T.C. Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi  Güzel Sanatlar  Eğitimi Bölümü Resim Öğretmenliği Anabilim Dalı PK:01330 Balcalı / Sarıçam / ADANA / TÜRKİYE